Sosyal medya, içerdiği derinlikle aslında insanı amaç değil "araç" yapan bir yapıya sahip. Bunu biraz açmak gerekirse; Sosyal medyanın, insanı mental olarak etkilemek suretiyle, bilgi aracından manipülasyon aracına dönüşerek insanı ve insanın davranışlarını yönlendiren bir sisteme evrilmesinden söz edeceğim.
Bu sistemi doğuran yapının “teknoloji ticareti” olduğunu söylemek mümkün. Bu konuda fitili ateşleyen en büyük oluşum ise şüphesiz Google. Sonrasında Facebook, Twitter, LinkedIn, Instagram, Whatsapp, Snapchat, Pinterest, TikTok ve daha nicesi, günümüzde birçoğumuzun gününün önemli bir kısmında yer eden sosyal platformlar olarak hayatımızda yerlerini aldılar.
Hepsinin arkasında büyük algoritmaları oluşturan ekipler, yani yine insanlar var. Evet, bu ekipler daha çok para kazanmak adına dikkatimizi ve zamanınızı ürünlerinin üzerine çekiyorlar ve bunu bize asla sormadan yapıyorlar. İnsan, bu şirketler için bir ‘reklam aracı’ olarak kullanılıyor. Sosyal medya temelde, insana bir şey vermekten ziyade onu tüketime katmak ve ondan bir şeyler almak niyetine hizmet ediyor. Ve bu hızla büyüyüp genişleyen bir çark haline geldi. Peki ya siz, günde kaç saat ekrana bakıyorsunuz? Telefonunun ayarlar kısmından ekran süresi bölümüne tıklayıp, bu sorunun cevabına korkmadan bakabilir misiniz? En çok hangi sosyal mecrada, günün yüzde kaçını geçirdiğinizi görmek biraz olsun dehşete düşürmüyor mu?
Sosyal medyanın insan üzerindeki etkilerine baktığımızda, insanları nasıl manipüle ettiğinin yanı sıra nasıl ‘magic’ bir etki yaratarak içine çektiğini, insanların zamanını dondurduğunu da fark edeceksiniz. Tabi burada amaç sosyal medyayı bir korku imparatorluğuna dönüştürmek değil. Ona nasıl yaklaşıldığı, ne şekilde ve ne kadar süreyle hayatın merkezine alındığını, doğru kullanmaktan uzaklaşıldığında salt bir "tüketici" pozisyonuna geçildiğini vurgulamak. Aksi hâlde sosyal medyanın pozitif etkilerine, yazılarımızda sıkça yer veriyoruz.
Öte yandan sosyal medyada ünlüsü influencer'ların ekseninde ortaya çıkan sanal dünyayı da bu perspektife dahil etmek gerekir. Günümüzde sosyal medyada büyük yankı yaratan Polat Ailesi ya da Candan kardeşleri ele alalım. Kendilerine sosyal mecralarda yarattıkları süslü profiller, gerçeküstü personalarla kendi benliklerinden uzaklaşıp farklı kişiliklere dönüştüklerine, sahip oldukları çok sayıdaki takipçi ve destekçilerle elde ettikleri zenginlik, hala gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Bu vakaların ortaya çıkmasında elbette sosyal medyada kimlerin peşinden gidildiği, kimlerin kanaat önderi olarak görüldüğü, hangi fikrin, hangi davranışın nitelikli olduğu ve alkışlarla, beğenilerle, yorumlarla destek verildiği vb. konulardaki tercihler oldukça belirleyici rol oynuyor. Bazen bu tarz profilleri sert bir tutumla eleştirmek maksatlı da olsa haklarında konuşmak, modern tabirle "prim vermek" bu kontrolsüz ünün ve eylemlerin hazırlayıcısı olabiliyor. İnsan doğasındaki beğenilme, onaylanma, kabul edilme, takdir edilme güdüleri zaman içinde çok daha fazlasına cesaret edilebilmesinin de önünü açabiliyor.
Şimdi hep birlikte yarattığımız bu Sosyal Medya Evreni'ne bir dönüp bakalım. Bilgi Çağı’nın Manipülasyon Çağı’na dönüşümünün önüne geçmek hala imkansız değil. Çözüm tabi ki sanal dünyadan uzaklaşmak değil ancak bu büyük hazinenin bize kattığı pozitif değerleri artırmanın, yanlış kullanımının yol açtığı yıkımların daha belirgin bir şekilde altını çizerek çok daha verimli hale getirmek, sokaktaki kullanıcılar kadar biz reklamcıların da elinde.
Dijital dünyadaki eşsiz hazineleri, markanıza en uygun stratejik yaklaşımlarla işleyecek doğru bir partner arayışınız varsa, yolunuz günün birinde muhakkak Ahtapot Sosyal Medya'ya düşecektir. O gün geldiğinde, güleryüzle karşılanacağınızdan kuşkunuz olmasın. 😊
YAZAN: Gizem Kurnaz