Doğuşu 90’lı yıllarda olsa da dijitalleşmenin hız kazanmasıyla birlikte popülerliği artan Dijital Sanat’ı birlikte inceleyelim mi?
Sanat, tarih boyunca döneminin öğelerini yansıtırken teknoloji ve kültürden beslenerek ilerleyişini sürdürdü. 21. yüzyılın sanat dünyasına baktığımızda, gelişen teknolojiyle etkileşime giren sanatın; internet sanatı, yazılım sanatı, multimedya vb. karışık tekniklerin doğmasında çok büyük bir payı var.
Peki dijital sanat ve geleneksek sanatın arasındaki en büyük farklar ne?
Dijital sanat, geleneksel sanat anlayışlarına göre bazı yönlerden farklılıklar gösteriyor. Bunun nedeni dijital sanatın kendine özgü belirgin görsel dili kadar, belki de o güne kadar hiç olmadığı biçimde sanat ve bilimin iş birliği ile üretilmiş olması…
En büyük farklardan biri, dijital sanatın estetik kaygısı gütmemesi diyebiliriz. Aynı zamanda dijital sanatta tasarlanan alan da farklıdır. Geleneksel sanatta bir ressam resim yaparken mutlaka tuval kullanır. Dijital sanatta ise eserin tasarımında tuval değil; bilgisayar ya da fotoğraf makinesi gibi dijital araçlar kullanılır. Yani dijital sanat daha geniş bir alanı kapsıyor.
Nesnelerin artık sahip oldukları bütün detaylarla değil, imgeler ve sembollerle var olmaya başladığını hissettiğimiz dijital sanat döneminin ülkemizde yankısı nasıl oldu?
Ülkemizde dijital sanatın ilk ayak seslerini duyuran kişi Özcan Onur olmuştur. Özcan Onur, resim ve heykel çalışmalarını sürdürürken Paris’te PC ortamında grafik programları geliştiren bir ekibe dahil olmuş; bu dönemde ürettiği işlerini Paris’te ve İstanbul’da 1986 yılında Elektropentur isimli sergisinde izleyiciye sunmuştur.
Her ne kadar dijital sanatın ayak izlerine sergilerde tanık olsak da dijital sanat, mekana erişimi olmayan seyircinin dahi erişebileceği bir ortam çeşitliliği sunuyor. Burada devreye sosyal medya giriyor. Sanatın sosyal medya aracılığıyla yayılması ve büyük kitlelere erişiyor olması, mecraların işlevsek özelliklerinin geliştiğinin bir göstergesi aslında…
Yeni medya teknolojileriyle hedef kitlesini büyütmeyi amaçlayan markalar, ürün ve hizmetlerini yeni dünyaya entegre ederek; mevcut ve potansiyel müşterilerini seri tüketime, dijitalin hızına alıştırıyor.
Teknoloji ve sanat güncellense de sürekli yenilenen daima insandır. Ve insan var olduğu sürece, dijitalleşme ve sanat var olacaktır.
Yazan: Eylül Deniz Kan